14 Eylül 2015

Hastalığınız Neye İşaret Ediyor?

ENSEDE SERTLİK İNATÇILIĞA,

AYAKLARDAKİ SERTLİK DİRENÇLERE,

BOYUNDAKİ İSE KATILIĞA

Sizin hastalığınız neye işaret?
Sizin hastalığınız neye işarettir
Omurganız, sizin ( size has ) düz ve dik durmanızı ve de bu pozisyonda hareketli olabilmenizi sağlayan ( temel bir ) organınızdır.
Bel kemiği olarak da adlandırdığınız bu organ çift S biçimindedir ( Evrensel Helezonik Boyutsal İşleyiş ve Yükselişi sembolize edecek şekilde ) ve de tamamen amortisör prensibine göre çalışır. ( sonra bizler biyolojik taşıyıcılarınız için Robot deyince bizlere kızıyorsunuz.)
Sabit omurlar ile hareketli ( yumuşak ) omurlar arasındaki disklerdeki karşıtlık, omurganıza hareketlilik ve esneklik kazandırmaktadır.
Ve de omurganızın duruşu sizin içsel halinizin de ( içsel duruşunuzun da ) aynasıdır.
Bir insanın dış duruşu ile iç duruşu arasında uyum varsa, bu o kişinin bilinçli ve samimi olduğuna işaret eder. Uyumsuzluk ise kişinin yadsıdığı bir karanlık alana işaret eder.
Örneğin sık rastlanan kamburluk, kişinin bilincinde olmadığı ve kör kaldığı bir BOYUN EĞMEYE işaret eder. Omurga kamburlaşarak, kişiye kendinin aleyhine olan bir boyun eğmeyi göstermeye çalışmaktadır.
Aynı zamanda kamburluk, kişi de öz değersizlik ve öz güvensizlik ve bunlara bağlı güçsüzlük ile de ilgili olabilir.
Sizlerde en çok rastlanan bir diğer rahatsızlık ifadesi olan fıtık ve siyatik de ise, omurların arasında yer alan diskler zorlanım nedeniyle özellikle de bel bölgesinde yerlerinden oynayarak, yuvasından çıkar ve sinirler üzerinde basınca ve ağrıya yol açarlar. Burada asıl dinamik AŞIRI YÜKLENMEDİR. Sırtına kendince ve kendiyle uyumsuz çok yük alan kişi, bunun da farkında olmadığı oranda, bunun yarattığı baskıyı bedende, disklerde bir zorlanma ve ağrı olarak yaşar. Ve bu zorlanma ve ağrı, kişiyi hareketsizliğe zorlar çünkü her hareket ağrıyı arttırmaktadır. Bu durumda çoğu kişi olağan yaşantısını sürdürebilmek için ağrı kesicilere sığınır. Oysa kişi bir fırsatla karşı karşıyadır. Kendisine aşırı yüklendiğinin farkındalığı fırsatı ile. Hangi alanda, hangi şekilde ve neden kendisine aşırı yüklendiğinin farkındalığı kişiyi kendiliğine daha da yakınlaştıracakken, yapay yollarla bedenin çağrısı bastırılmaya çalışılır. Kendine aşırı yüklenmek çoğunlukla kendine güvensizlik ve değersizlikle ilgilidir. Kişi aşırı çalışarak ya da aşırı yük yüklenerek hem kendisine hem de dışına ne denli güçlü ve değerli olduğunu göstermeye ve kanıtlamaya çalışmaktadır. Oysa bunun farkına varan kişi ve sadece OLuşunu yaşayan insan, bir şey başarmak ve ispatlamak gereği duymaz. Sadece OL ur… Bu durumda bir zorlanma ve ağrı da söz konusu değildir.
Ve de bu mekanizmada en önemli olgu kişinin sevgi ihtiyacı ve arayışıdır. Aşırı çalışmanın ya da yük yüklenmenin en önemli dinamiklerinden birisi hatta birincisi SEVİLME İSTEĞİ VE SEVGİ ARAYIŞIDIR. Ancak, sevilmek için aşırı çalışmak ya da aşırı yük yüklenmek hep karşılıksız kalacaktır. Çünkü SEVGİ, bir şeyle, bir eylemle, bir hizmetle, bir işle ilgili değildir. SEVGİ KENDİLİĞİNDENDİR. SEVGİ ŞARTSIZ VE NEDENSİZDİR. Hele hele PAZARLIK ya da ALIM SATIMLA hiç ilgisi yoktur. Bu durumda olan kişi, BİR AN DURUP SAKİNLEŞEREK KALBİNİ İŞİTEBİLSE, ilk adımı atmış olacaktır.
Kendine değer vermeyen ve güvensiz bir kişi, kendisinin olduğu haliyle SEVİLMEYE VE KABULLENİLMEYE değer biri olmadığına inandığından, DAHA akıllı, başarılı, zengin, çekici, çapkın, …… Olmaya çalışır ki, sevilsin ve kabul edilsin. Ancak bu bir kısır döngüdür. Daha akıllı, başarılı, zengin, çekici, çapkın ….. Olamazsa iyice çöker kişi. Olduğu kadarıyla ise çıtayı hem içte hem dışta hep yükseltmek zorundadır. Bunun sonu SİNİRSEL İFLASA kadar gidebilir. Ki ne yazık ki bugün inanılmayacak sayılarda kişiler, bu durumdadırlar.
Bu nedenle tek çare, kişinin kendisiyle yüzleşmesi ve değersizlik ve güvensizlik duygularını kabul etmesidir. Sırf bu kabul bile, kişinin kendisini inanılmaz değerli bulmasını ve kendisine güvenmesini sağlayarak büyük bir dönüşüm için gerekli rahatlamayı sağlayacaktır.
Bu rahatsızlık ifadesi, yani disklerin omurlar arasında ezilmesi kişinin boyunun kısalmasına neden olur. Ağrılar ise kambur duruşa. Bedeniniz daima size SİZİ gösterir.
Disklerin görevi hareketliliği ve esnekliği sağlamaktır. Diskler içi içe geçen omurlar arasında sıkıştırıldıkları zaman duruş sertleşir ve hareketlilik zorlaşır. Ruhsal düzlemde de işleyiş aynıdır. Sıkışan insan esnekliğini ve hareketliliğini yitirir. Sertleşir, donuklaşır. Nasıl ki bedensel durumda, masaj ya da fizik tedavi ile omurlar güçlü ve ani hareketle çekilerek ya da itilerek disklerin konumu doğal haline getirilmeye çalışılırsa, ruhsal düzlemde de güçlü ve ani bir hareketle, tutum değişikliği ile ruhsal alan esnek ve akışkan kılınır.
Aslına bakarsanız kendinizle yüzleşmemek için gösterdiğiniz çaba, harcadığınız güç ve de cesaretin çok azı ile kendiliğinizle uyum içinde HARİKALAR yaşayabilirsiniz.
Eklemleriniz ise, hareketle ilgilidirler. Eklem sorunları, hareket sorunlarına yol açar ki, bu daima ruhsal alandaki tıkanma ve hareketsizliğe işaret eder.
Eklemin kasılması örneğin, kişinin belli bir konuda sertlik ve katılık içinde olduğuna, inatçı ve dirençli olduğuna işaret eder. Sertleşen eklemin işlevsizleşmesi gibi, inatçılık ve direnç de kişiyi o alanda işlevsiz kılar.
Ensedeki sertlik, inatçılığa işarettir.
Ayaklardaki sertlik dirençlere…
Boyundaki sertlik ise katılığa…
Ve de bir organınızın yerinden çıkması, oynaması eklem yerindeki pozisyon değişikliği anlamına gelir. Ve de organın tekrar yerine oturtulması ile eklem de yeni ve farklı bir pozisyona oturmuştur.
Ki bu ruhsal düzlemde yaşananla aynıdır. Çoğu kişi, değişmekten, yaşamının değişmesinden korkar. Bu nedenle alıştığına, bildiğine (!) yapışır, kalır. İnsanların hemen tamamı, orta yolcu ve tutucudur bu nedenle. Ve de değişime dirençlidirler. Oysa farklılıkları deneyimleyerek ve bilerek, savrularak gelinen denge düzlemi kişiyi kendi kılacak ve tüm potansiyellerini ifade ve eylemesine olanak sağlayacaktır. İşte eklemlerde ortaya çıkan sorunlar, nerelerde hareketsiz olunduğunun, nerelerde dirençle sıkışıp kalındığının ama bazen de nerelerde aşırıya gidildiğinin ve dengeye kavuşulamadığının işaretçisidirler.
Bu düzlemde belirtelim ki, tıbbın olanakları ile hastalık ifadelerinin tedavisi için kullanılan yapay araç ve gereçler konusunda dikkatli olunmalıdır. Çünkü beden ile ruh dengesinin ve uyumunun bozulması, telafisi güç ya da olanaksız sonuçlara yol açabilir. Özellikle zorunlu olanlar dışında hele de sırf estetik nedenlerle plastik cerrahi müdahalelerle dışsal yapay araç ve gereç kullanımı, sonunda insanının yüzleşmek zorunda kaldığında kaldıramayacağı ve yıkıcı olacak beden – ruh uyumsuzluklarına yol açabilir ya da olanları besleyebilir. Bu nedenle en uygunu, bilinç ( ruhla ) beden arasındaki uyum ve dengeyi bozmamaktır.
İşte romatizmal rahatsızlık ifadeleriniz de, özellikle eklemlerde ve kaslarda ortaya çıkmaktadırlar. Ve de romatizma, hep iltihaplanma ile ilgilidir. Yani ÇATIŞMA… ( iltihaplarla ilgili aktarımımızı hatırlatırız.) Romatizma, dokularda geçici ya da kalıcı şişlere, eklemlerde ise şekil bozukluğu ile sertleşmeye yol açar. Hareket yeteneği sakatlığa varacak denli azabilir. Ağrılardan dolayı.
Bu hastalık ifadesinin temelinde, hasta kişinin geçmişindeki aşırı etkinlikler ve hareketlilik yatmaktadır. Zamanında kendilerini zorlayacak ve kendilerini geride bırakacak (!) denli aşırı hareketlilik ve etkinlik içinde olan ve böylelikle ruhlarından kopanlar, şimdi bedensel zorunlulukla durmaya ve kendilerini dinlemeye ( ruhları ile buluşmaya ) zorlanmaktadırlar. Bu tür rahatsızlık ifadesinde, en etkili çözüm hızı ve etkinliği azaltmak, esnemek, dinginleşmek ve bilince kulak vermektir.
Çünkü aslında bu çok hareketli ve aktif insanlar, katı ve hareketsiz kişilerdir. Bilinç düzeyinde katı, sert ve hareketsiz olan bu kişiler, kendilerini ve diğerlerini kandırabilmek adına bedensel olarak aşırı hareket etmişlerdir. Ancak artık telafisi olmayacak denli ruh ( bilinç ) ile beden arasında kopma oluştuğunda, bedensel olarak da hareketsizlik ve sertlik kaçınılmaz olmaktadır… Önemli olan aşırı hareket ya da hareketsizlik değildir. Önemli olan kişinin ruhsal değerleri ve gerçeği ile uyumlu ve dengeli bir bedensel ifade içinde olmasıdır. Romatizma buna bir çağrıdır, eğer geç kalınmadıysa.
Ve de aslında romatizmal rahatsızlık ifadelerinin de kökeninde SALDIRGANLIK ve CİNSELLİK vardır. Bu kişilerin bir bölümü, saldırganlıklarını kabullenerek bunu yapıcı biçimlerde ifade edeceklerine hareketsel düzlemde bunu engelleyen, enerjilerini kaslarda biriktiren kişilerdir. Ve de cinsel istek ve beklentilerini uygun biçimlerde yaşayarak ifade edeceklerine, kundaliniyi bastırarak bu enerjiyi de kaslarda biriktirerek ve kilitleyerek kendileri için yıkıcı kılmış kişilerdir.
Uygun şekillerde ifade edilemeyen bu enerjiler, eklem ve kas bölgelerinde birikerek, iltihaba yol açarlar. Bu da ağrıya. Ve de unutulmaya ağrı, uygun şekillerde ifade edilmeyen ya da reddedilen saldırganlığın kişinin kendine dönmüş halidir, bumerang misali. Her ağrıda, gerçekte kime, neye, nasıl bir saldırganlığın engellendiği ve reddedildiği düşünülmeli ve bu bulunarak, uygun yollarla ifadesi sağlanmalıdır.
Bazı romatizmal rahatsızlık ifadelerinde, kişinin eli yumruk şeklini alır ve o halde kalır. Bu açıktır ki, engellenmiş saldırganlığa ve hiç değilse masaya bir kez olsun vurmak isteyen ama vuramamış ele işaret etmektedir. Açık el barışa, sıkılı el ise savaşa işarettir, her zaman.
Bu tür kişilerin duydukları ama reddettikleri saldırganlık dürtüleri, onlarda bilinç dışı olarak suçluluk duyguları yarattıklarından, bu kişilerde bir yardımseverlik (!) ve fedakârlık açığa çıkar. Ve de özellikle de işte bu olanaklardan mahrum kalındığında yani bir nedenle başkalarına yardım etme ve fedakârlık ifadesi engellendiğinde romatizmal hastalık ifadesi ortaya çıkar. Uygun şekilde ödünlenemeyen saldırganlık, kendisini uygunsuz şekilde ifade edeceği korkusuyla hastalık ifadesine dönüşür.
Nitekim romatizmal hastalık ifadelerine çoğunlukla eşlik eden, mide ve bağırsak şikâyetleri, kalp rahatsızlıkları, cinsel soğukluk ve iktidarsızlık, korku ve depresyon da, engellenmiş saldırganlık ve cinsellikle ilgili ve ilişkili ifadelerdir.
Her ne kadar tıp biliminiz, romatizmal rahatsızlık ifadelerini toksin birikimine bağlarsa da, toksinler zaten çözülmeyen, reddedilen sorunların, sindirilmemiş, yüzleşilmemiş ve bilinç dışına atılmış ve biriktirilmiş olguların tezahürüdür. Orucun bir işlevi ve muradı da budur. Bir süre olabildiğince az besin alınarak, biriken toksinlerin boşaltılması, azaltılması.
Romatizmal hastalık ifadesi yaşayan kişi, kendisi ile yüzleşmekten, saldırganlığı, cinsel istekleri ve eğilimleri, hükmetme isteği, uyumsuzluğu, kibri ile tanışmaktan öylesine korkar ki, bunları gölgelemek üzere bedensel sertlik ve hareketsizlik ile uğraşır. Hem de böylece bunları ifade olanağı ya da tehlikesini de bertaraf ederek, mağdurun postunu giyinir. Hem de bu yolla, sağlığında (!) yapmak zorunda kaldığı yardımlar ve fedakârlıklardan da kurtulur.
Ne denli hainiz değil mi? Zavallı (!) hastalara ve içinde çırpındıklara hastalıklara karşı ne denli zalim, anlayışsız ve acımasızız?
Yo, öyle demeyin, aktarıcı dostumuza gelen 10 kadar geri dönüşte, bize bunları söyleyen dostlarımız oldu.
Onlara ve sizlere diyeceğiz ki, dost acı söyler.Ve de hastalıkların nelik ve dinamikleri hakkında verdiğimiz aktarımları hep göz önünde bulundurarak işitin bu seslenişlerimizi ve de CESUR VE ZEKİ olarak…..
Hepinizi ŞİFA olan DOĞANIZA sarılarak sevgiyle kucaklarız…
Şifayla kalın. Bütünün doğası ve esası olan dengeyle ve güçle.
Bilgelikle Kalın. Evrensel Zekânın Her Oluşta ve Oluşumda Kendisini İfade Eden Bilgeliğinin Farkındalığı ve Hayranlığıyla.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
Alıntı
http://www.sonsuzsifa.com/blog/sonsuzsifa/hastaliiniz-ney-aret-edyor

07 Eylül 2015

Bazı Kararlar Ertelenir

Aslında genelde karar vermek en iyisidir. Ne demişler en kötü karar bile, kararsızlıktan iyidir.
Peki insan ne zaman karar veremez? Ya da kararından emin olamaz?... Bilgisizlik varsa..


Kişi bilgisizse, elinde karar veremeyecek kadar az veri varsa, vereceği kararların doğruluğuna güvenemez. Eğer karar vermeye zorunlu olursa da büyük olasılıkla 'yazı-tura karar' olacaktır. Ne çıkarsa bahtınıza..

Böyle durumlarda kendinizi sakin tutmayı başararak, karar vermeyi bir müddet ertelemek daha doğru olacaktır. 'Kendime karar vermeyi erteleme izni veriyorum.' diyerek, bunu bilinçli bir şekilde ertelemiş olursunuz. Aslında yine bir karar verdiniz. Karar vermeyi erteleme kararı...

Ancak bunun süresini iyi ayarlamanız lazım. Bir şey düşünüp sonra yıllarca bekleyerek o şeyin cevabını bulmayı ümit etmek çok da doğru bir yaklaşım olmasa gerek. Sürekli aynı şeyi yapmış ve doğru kararlar verememişseniz, farklı bir şey yapmadıkça farklı sonuçlar ümit etmek zaman kaybından başka bir şey değildir.

Peki ne yapmak gerekir? 
Öncelikle ne istediğimize odaklanmalı ve onu ayrıntılı bir şekilde tarif etmeliyiz. Yalnızca tek bir isteğe yoğunlaşmak etkiyi arttıracaktır. 
Sonrasında kararsız kaldığımız seçenekleri tanımlamalıyız. Olumlu, olumsuz yanları neler, hangisi istediğimiz sonuca ulaştırıyor, hangisi bizim için daha olanaklı ve kolay... 

Bunların tamamını analiz ettikten sonra net bir cevap, bir karar ortaya çıkamıyorsa, demek ki şartlar olgunlaşmamış, daha bilmeniz gereken bilgi ve ayrıntılar var, bir şeyler eksik...
İşte o zaman biraz bekleme ve konuyla ilgili gelecek başka işaret ve bilgilere dikkat etmek gerekli.. 

Siz niyetinizi söyleyin, cevaplar gelecektir:
'Ben karar vermemi sağlayacak bilgileri öğrenmeye niyet ediyorum.. Bilmem gerekenler tam zamanında bana bildirilir..' 

Niyetiniz sayesinde beyninizi programlamış olursunuz. Ayrıntılarıyla tanımladığınız isteğiniz, gözünüzde canlandığı ve dile döküldüğü anda oluşma sürecine girdi bile. 

Şimdi karşınıza gelecek bilgilere dikkat etme ve konu ile ilgili araştırma yapma zamanı. Belki de farklı bir şey ararken, tv izlerken, arkadaşlarınızla beraberken ya da herhangi bir durumdayken, bakmışsınız ki karşınıza aradığınız cevap çıkıvermiş. İnanın yeter....

Çünkü inanırsak olur bence...

Dilara Akıncı 


01 Eylül 2015

Çin Tıbbına Göre İç Organlardaki Zehirli Maddeler Nasıl Boşaltılır?


İnsan vücudundaki iç organlarda zehirli maddeler var mı? Bedensel sorunlara bu zehirli maddeler mi yol açar?
Çin tıbbına göre, insan vücudundaki beş iç organda zehirli maddeler birikir, bu zehirli maddelerin birikmesi, vücutta belirtiler bırakır. Şimdi zehirli maddelerin saklandığı yerleri bulalım ve bu zehirli maddeleri yok etme yöntemleri öğrenelim.
Eğer dalakta zehirli maddeler birikirse, yüzde benekler görülür. Yüzünde benekler olan bir kadının sindirim sistemi nisbeten zayıflar; beyazımtırak akıntısı fazla olur; yağ birikir.
Çin tıbbına göre, dalaktaki sindirim iyi olmadığı takdirde, zehirli maddeler zamanında dışarı boşaltılmaz. Bu nedenle kilo vermek isteyen bir kişi, öncelikle dalağının ve midesinin işlevini normalleştirmeli; dalağında zehirli maddeler bulunan kişide ağız kokusu olur, ağız ülseri görülür.
wuzangpaidu100524[1]
Şimdi dalaktaki zehirli maddeleri boşaltma yöntemlerine geçelim.
1. Dalaktaki zehirli maddelerin boşaltılmasına ekşi yemekler iyi gelir. Ekşi yemekler, bağırsak ve midenin sindirim işlevini pekiştirir, yemeklerdeki zehirli maddelerin en kısa sürede boşaltılmasını sağlar; ayrıca ekşi yemekler dalağı güçlendirir.
2. Dalaktaki zehirli maddelerin boşaltılması için Shangqiu adlı akpunktur noktasına basılabilir. Bu akpuntur noktası, iç topuk kemiğinin altındaki çukurun ortasında bulunur. Bir parmakla bu noktaya, azcık acı hissetecek şekilde basabilirsiniz. Bu basma bir defasında üç dakika sürerse, yeterli olur.
3. Yemekten sonra yürüyüş yapmak. Spor, dalağa ve mideye yardımcı olur. Bu yöntem azimle uygulanmalı.
Yemek sonrası, zehirli maddelerin en kolay oluştuğu zaman dilimidir. Yemeklerin zamanında sindirilmemesi veya emilmemesi halinde zehirli maddeler birikir. Bu nedenle yemekten sonra yürüyüş tavsiye edilir. Ayrıca yemekten bir saat sonra bir meyve yenebilir.
******
Karaciğer, insanın diğer önemli iç organlarından biridir. Karaciğerde zehirli maddeler birikirse, tırnak üzerine çıkıntılı çizgi veya tırnak çökmesi görülür. Çin tıbbına göre, kirişler karaciğere bağlıdır, tırnak ise kirişlerden bir bölümüdür. Bu nedenle karaciğerde zehirli maddeler biriktiği takdirde, tırnak üzerinde belirgin işaret olur.
Karaciğerde zehirli maddeler bulunursa, kadında mastit görülür; deprasyon başgösterir. Çünkü karaciğer insan vücudunda duyguları ayarlayan iç organdır. Eğer içindeki zehirli maddeler zamanında boşaltılmazsa, Qi dolaşımı engellenir, bu da depresyon duygusuna neden olur. Ayrıca yarım baş ağrısı ve aybaşı ağrıları gibi belirtiler görülür. Yüzün iki yanağı ve göbek, karaciğer ve safra kesesinin “etki alanı”dır. Eğer karaciğerde zehirli maddeler varsa, yüzde ve göbekte mutlaka belirti gözükür.
Karaciğerdeki zehirli maddelerin boşatılması için, yeşile çalan mavi renkli yemekler tüketilmeli. Örneğin portakal veya limon suyu, karaciğere iyi gelir; karaciğerle bağlantılı akpunktur noktasına basmak iyi gelir. Basılacak nokta, birinci ve ikinci ayak parmaklarının buluştuğu noktanın önündeki çukurun ortasında yer alır. Ağlama, zehirli maddelerin boşaltılmasına yardımcı olur. Kadınların erkeklerden daha uzun yaşamasının gözyaşlarına bağlı olduğu, hem Batı tıbbınca, hem de Çin tıbınca doğrulandı. Gözyaşları gerçekten insan vücuduna zararlı maddeler içerir. Bu nedenle istediğiniz zaman ağlayabilirsiniz.
******
İnsan kalbinde zehirli maddeler birikirse, dil ülseri olur, alnında kabarcıklar oluşur, uykusuzluk ve kalp rahatsızlığı meydana gelir.
Çin tıbbına göre, kalple en yakın ilişkili organ dildir. Bu nedenle ülser dilde görülür. Alın, kalbin “nüfuz alanı”dır. Eğer kalpte “ateş” varsa, alın “yanar”, kabarcıklar ortaya çıkar.
Kalpteki zehirli maddelerin boşaltılması için, nilüfer tohumları gibi, acı yemekler tavsiye edilir; kalbi simgeleyen Shaofu adlı akpunktur noktasına basılır. Shaofu, insanın yumruğunu sıktığı zaman, avuçta yüzük parmağı ve küçük parmağının tırnaklarının değdiği yerdir. Bu noktaya güçlü bir şekilde basılır. Yeşil fasülye, zehirli maddelerin idrar yoluyla boşaltılmasına yardımcı olur.
Çin’de yaz mevsiminde hemen hemen her ailede yeşil fasülye suyu içilir. Siz de deneyebilirsiniz.
******
Akciğerde zehirli maddeler birikirse, insanın cildi pas renginde olur, kabızlık çekilir, duygusal durumunda hassasiyet meydana gelir.
Çin tıbbına göre, akciğer, tüm cildi yönetir. Cildin iyi olup olmaması, akciğerin sağlıklı olup olmamasına bağlıdır. Akciğerdeki zehirli maddelerin miktarı fazla olursa, bu zehirli maddeler akciğerin çalışmasıyla cilde yansır; ayrıca akciğer ve kalın bağırsak tek bir sistemdir. Yukarıda akciğerde zehirli maddeler varsa, aşağıdaki bağırsak içinde de anormal birikim olur, kabızlık çekilir; akciğerdeki zehirli maddeler de Qi ve kan dolaşımını engeller.
Turp, akciğere en iyi gelen yiyecektir. Çin tıbbına göre, kalın bağırsak ile akciğer arasında yakın ilişki vardır. Akciğerdeki zehirli maddelerin ne kadar boşaltılacağı, kalın bağırsağın iyi çalışıp çalışmamasına bağlıdır. Turp kalın bağırsağın dışkıyı boşaltmasına yardım eder. Turp çiğ de yenir.
Ayrıca akciğeri temsil eden akpunktur noktasına basmak da yararlıdır. Hegu adlı nokta, el sırtında, parmakların arasında bulunur.
Terlemek, akciğere iyi gelir; çünkü terle vücuttaki zehirli maddeler atılır; sıcak duş ve derin nefes da benzer sonuç verir.
Akdiğerdeki zehirli maddelerin boşatılması için en uygun zaman dilimi sabah 7:00 ile 9:00 arasıdır. Bu zaman içinde bol oksijen almayı sağlayan spor yapılırsa, çok iyi olur.
******
Böbrek içinde zehirli maddelerin biriktiği zaman, aybaşı miktarı az, süresi kısa ve rengi koyu olur. Aybaşının oluşması ve kaybolması, böbrek işlevinin güçlü olup olmamasına bağlıdır; böbrekteki zehirli maddeler, hidronkusa neden olur, altçenede kabarcıklar oluşur, yorgunluk çekilir.
Böbreği simgeleyen akpunktur noktası Yongquan’dır. Bu nokta, insan vücudundaki en alçak akpunktur noktasıdır. Yongquan, ayak tabanının üçte birinin ilerisinde bulunur. Bu nokta hassas olduğu için fazla güçlü basılmamalıdır. Beş dakika yeterlidir.
Böbrekteki zehirli maddelerin boşaltılması için en iyi zaman dilimi sabah 5:00 ile 7:00 arasıdır. Bu nedenle sabah kalkınca bir bardak su içilmesi çok iyi olur.
KAYNAK: http://anetteinselberg.com/2015/04/12/cin-tibbina-gore-ic-organlardaki-zehirli-maddeler-nasil-bosaltilir/