29 Temmuz 2016

Mutlu Olmanın Anahtarları Elimizde

GÜÇ ANAHTARLARI


Sevgi Anahtarı

  • Sevgiyi hayatımızdaki en temel güç olarak kullanmak için daha önce sevmediğiniz gibi sevmelisiniz. Hayatınıza aşık olun!
  • Sadece sevgiyi görün. Sadece sevgiyi duyun. Sadece sevgiyi konuşun. Ve tüm kalbinizle sadece sevgiyi hissedin.
  • Hissedebileceğiniz sevginin sınırı yok, tavanı yok ve hepsi sizin içinizde! Siz sevgiden yapıldınız.
  • Her gün çekim yasasına, sevgiyi hissederek sevdiğiniz şeyleri bir bir söyleyin.
  • Hislerinizi değiştirmek ve iyi hisleri artırmak için sevdiğiniz şeylerin zihninizde bir listesini yapın.
  • Göreviniz her gün elinizden geldiğince sevmek.
  • Etrafınızdaki her şeyde sevgiyi hissedebilmek için uyanık olun. Her gün sevebileceğiniz şeyler bulmak için bilinçli bir çaba harcayın.

Minnettarlık Anahtarı

  • Her minnet duyuşunuzda sevgi verirsiniz.
  • Hayatınızda elde ettiğiniz her şey için minnet duyun (geçmiş). Hayatınızda halen elde ediyor olduğunuz her şey için minnet duyun (bugün). Hayatınızda istedikleriniz için, elde etmişçesine minnet duyun (gelecek).
  • Minnet sevgi vermektir ve minnettar olduğunuzda minnetiniz hayatınızdaki her şeyi çoğaltır.
  • Minnettarlık, olumsuz duygulardan sevginin gücünden faydalanmaya geçişinizi sağlayan köprüdür!
  • Minnettarlık gücünü kullanmak için alıştırma yapın. Gün içinde iyi bir şey başınıza geldiğinde teşekkür edin. Ne kadar küçük olursa olsun, "Teşekkür ederim." deyin.
  • Daha çok minnet hissettikçe daha çok sevgi verirsiniz ve daha çok sevgi verdikçe daha çok sevgi alırsınız.
  • Her an, sevdiğiniz şeyler için minnet duymak ve onları çoğaltmak için bir fırsattır.

Oyun Anahtarı

  • Kendinizi gerçekten iyi hissedersiniz ve hayatınıza gerçekten iyi durumlar girer. Ciddiyet ciddi durumlar getirir.
  • Hayat eğlenceli olmalı.
  • Çekim yasası hayal kurup oyun oynadığınızı bilmez. Dolayısıyla hayal gücünüz ve oyunlarınızla verdikleriniz gerçek olur!
  • İstediğiniz her neyse, hayalinizi kullanın, oyunlar yaratın ve oynayın. Size yardımı olacak tüm destekleri kullanın.
  • Dileğinize sahipmiş gibi davranın! Hislerinizle hayal ettiğiniz her şeyi çekim yasasına verir ve alırsınız.
  • İsteğinize kavuşma konusundaki gecikmeniz, isteğinizin bulunduğu duygu frekansına geçişinizdeki süreç yüzündendir.
  • Herhangi bir şeyle ilgili gerçekten heyecanlandığınızda ve kendinizi harika hissettiğinizde o enerjiyi yakalayın ve isteğinizi hayal edin.
*Rhonda Bryne - The Power*


28 Temmuz 2016

Güç İçinizde ve Onu Kendi Yararınıza Kullanabilirsiniz

GÜÇ VE YARATIM
  • Hayatınızda bir şeyi değiştirmek ya da bir şeyi elde etmek için sevginin gücünü kullanın.Yaratım Süreci hep aynı şekilde işler: Hayal edin, hissedin, alın. 
  • Hayal gücünüz istediğiniz şeyle aranızda bir bağ kurar. Arzumuz ve olumlu hisleriniz isteğinizi size çeken bir manyetik güç yaratır! 
  • Kendinizi istediğinizle hayal edin. Aynı zamanda hayal ettiğiniz için sevgi hissedin. 
  • İstediğinizi tüm kalbinizle arzulamalısınız. Çünkü arzu da sevgi hissine dahildir ve sevdiğiniz şeyi almak için sevgi vermelisiniz! 
  • İstediğiniz ve sevdiğiniz bir şey düşündüğünüzde sevginin gücünü kullanırsınız. Hayal gücünüzün sınırlarını zorlayın ve isteklerinizin en iyisini, en yüksek noktasını hayal edin. 
  • Hayal edebildiğiniz her arzu zaten vardır! Ne olduğu önemli değil, eğer hayal edebiliyorsanız zaten yaratımda vardi. 
  • Konuşmalarınıza "Düşünsene, hayal etsene..." diye başlayın ve cümleyi dileğinizle tamamlayın!
  • Destekler kullanın. Etrafınızı kıyafetlerle, resimlerle, fotoğraflarla ve hayalinizle ilgili objelerle doldurun. Böylece istediğiniz şeyi hayal edip ona sahip olmanın ya da yapmanın verdiği hissi hissedebilirsiniz. 
  • Duyu organlarınız da birer destektir. Duyu organlarınızı istediğinize sahip olduğunuzu hissetmek için kullanın. Hissedin, tadın, koklayın, görün ve duyun.
  • Yaratım sürecini tamamladığınızda yaratma işlemini bitirmiş olursunuz! Artık istediklerinizi elde edemediğiniz eski dünyanızda değilsiniz. Henüz görmeseniz bile istediğiniz şeyi içeren yeni bir dünyaya adim attınız. Ve emin olun onu alacaksınız!

HİSSETMEK YARATMAKTIR
  • Her insan manyetik bir alanla kuşatılmıştır ve nereye giderseniz gidin o manyetik alan da sizinle gelir.
  • Hayatınızdaki her şeyi sizi çevreleyen alanın manyetik özelliği sayesinde çekersiniz. Alanınızın negatif ya da pozitif olmasını duygularınız belirler. 
  • Duygularınız, kelimeleriniz ya da davranışlarınız vasıtasıyla her sevgi verişinizde etrafınızdaki alana daha çok sevgi katarsınız. 
  • Alanınızda ne kadar çok sevgi olursa sevdiğiniz şeyleri çekmek için daha çok gücünüz olur.
  • İsteğinizi bir nokta büyüklüğünde hayal edin! Sevginin gücü karşısında sizin dileğiniz bir noktadan bile küçük. 
  • Olumsuzu olumluya çevirmek zorunda değilsiniz. Tek yapmanız gereken isteğiniz için sevgi vermek. İsteğinizin yaratımı zaten olumsuzluğu yok eder.
  • Her gün yedi dakikanızı isteğinizi hayal edip hissetmeye ayırmaya çalışın. Bunu arzunuzun en az adınız kadar size ait olduğunu hissedene dek yapın.
  • Hayatta sadece tek bir güç vardır ve o güç de sevgidir. Ya sevgi dolusunuzdur ve iyi hissediyorsunuzdur ya da sevgisizsinizdir ve kötü hissediyorsunuzdur. Tüm duygularınız sevginin kademeleridir. 
  • Kötü duygular konusunda rahatlamak için onları vahşi atlar olarak hayal edin. Eğer onlara binebildiyseniz, inebilirsiniz de! O attan, bindiğiniz kadar çabuk inmeyi seçmek elinizde. 
  • Verdiğinizi değiştirirseniz istisnasız aldığınızı da değiştirirsiniz, çünkü bu çekim yasasıdır. Bu sevginin yasasıdır.

HAYAT SİZİ TAKİP EDER
  • Hayat size her şeyi sevdiklerinizi seçesiniz diye sunuyor! 
  • Eğer biri sizin istediğiniz bir şeye kavuşursa bu sizin başınıza gelmiş gibi heyecanlanın. Hayat size her şeyi sunuyor ve eğer onun için sevgi hissederseniz aynısını kendinize çekersiniz.
  • İstediğiniz şeyleri gördüğünüzde o şeylerle aynı frekanstasınız demektir! 
  • Hayat kataloğu sevmediğiniz şeyleri de kapsar, kötü duygular vererek onları seçmeyin. 
  • Sevmediğiniz şeylere sırt çevirin ve onlara hiçbir his vermeyin. Sevdiğiniz bir şey gördüğünüzde evet deyin.
  • Çekim yasası duygularınıza karşılık veriyor! Önemli olan sizin hayata ne verdiğiniz. Çekim yasası sizin yasanızdır.
  • Yargılar ve eleştirirseniz bunları kendinize çekersiniz. Başka bir insana ya da bir şeye sevgi verir, olumlu şeyler hissettirirseniz, bunları kendinize çekersiniz. 
  • İnsanlar bir şeyin eksikliğini gördüğünde, o en basit ifadesiyle sevginin eksikliğidir.
  • Siz olduğunuz gibi iyisiniz. Eğer doğru olmayan bir şey yaptığınızı hissederseniz, farkındalığınızın ve kabullenişinizin çekim yasasına göre bir bağışlanma olduğunu anlayın. 
  • Dünyanızı oluşturan, doğru ya da yanlış, sizin inançlarınız. 
  • Hayal gücünüz gördüğünüz dünyadan daha gerçek çünkü gördüğünüz dünya hayal ettiklerinizden ve inandıklarınızdan gelir! Neye inanır ve neyin gerçek olduğunu hissederseniz hayatınız o olacaktır.
  • Nasıl bir hikaye anlatırsanız, iyi ya da kötü, o sizin hayat hikayeniz olacaktır. Öyleyse muhterem hayatınızın hikayesini anlatmaya başlayın ve çekim yasası sizi ona kavuştursun.
*Rhonda Bryne - The Power*

26 Temmuz 2016

The Power Kitabından Hayatınızı Değiştirecek Alıntılar

GÜÇ NEDİR?
  • Sevgi zayıf çelimsiz ya da yumuşak değildir. Sevgi hayatın olumlu gücüdür! Sevgi tüm olumlu ve iyi şeylerin sebebidir.
  • Olmak istediğiniz, yapmak istediğiniz ya da sahip olmak istediğiniz her şey sevgiden gelir.
  • Sevginin olumlu gücü iyi şeyler yaratabilir, iyi şeyleri artırabilir ve hayatınızdaki tüm olumsuzlukları değiştirebilir.
  • Her gün, her an, pozitif gücü sevmek ya da sevmemek, ondan yararlanmak da yararlanmamak arasında bir seçim yapıyorsunuz. 
  • Çekim yasası sevgi yasasıdır. Hayatımız da bu yasayla işler. 
  • Hayata ne verirseniz hayattan onu alırsınız. Olumluluk verirseniz olumluluk alırsınız, olumsuzluk verirseniz olumsuzluk alırsınız. 
  • Hayat sizin başınıza gelmiyor; hayatta ne verirseniz onu alıyorsunuz. 
  • Düşünceleriniz ister iyi, ister kötü olsun, sesinizin ekosu gibi otomatik ve kesin bir şekilde size geri döner.
  • Harika hayatlar sürenler sevmediklerinden çok sevdiklerini düşünür ve onlardan bahseder!
  • Günün iyi haberlerinden konuşun. Sevdiklerinizden konuşun. Ve sevdiklerinizi kendinize çekin.
  • Sevdiklerinizi düşünmek ve onlardan konuşmak için sınırsız bir yeteneğiniz var. Dolayısıyla hayattaki tüm iyi şeyleri kendinize çekmek için sinirsiz bir kapasiteniz var! 
  • Sevin, çünkü sevdiğinizde evrenin en büyük gücünü kullanırsınız.

HİSLERİN GÜCÜ
  • Siz, özünüzde hisseden bir varlıksınız. Herhangi bir anda ne hissettiğiniz diğer her şeyden daha önemlidir. Çünkü şu anda hissettikleriniz hayatimizi yaratır.
  • Hayattaki her şey nasıl hissettiğinizle ilgili. Düşüncelerinizle kelimelerinize güç veren hislerinizdir.
  • Tüm iyi duygular sevgiden gelir! Tüm olumsuz duyguların ise nedeni sevgisizliktir. 
  • İyi bir hissin gücünü dolu dolu kullanmak istiyorsanız, sesini açmalısınız. Bir duygunun sesini açmak için onun kontrolünü ele geçirin ve bilerek, isteyerek onu yoğunlaştırın.
  • İyi duygularınızı artırmak için sevdiğiniz şeyleri düşünün. Onları arka arkaya sıralayın. Kendinizi harika hissedene dek zihninizde sevdiğiniz şeyleri listelemeye devam edin.
  • Hayatınızdaki her konuda nasıl hissettiğiniz o konularda verdiklerinizin tıpatıp yansımasıdır.
  • Hayat başınıza gelmez, hayat size karşılık verir! Hayatınızın her alanı sizin çağrınızdır ve o çağrıyı verdiklerinizle yaparsınız. 
  • Sevgi hayatın en üstün yönetici gücüdür, sizi iyi duygularınız aracılığıyla çeker: Hakettiğiniz hayatı yaşarsınız.
  • İstediğiniz her şey sizi istiyor! Para sizi istiyor. Sağlık sizi istiyor. Mutluluk sizi istiyor.
  • Hayatınızın şartlarını değiştirmek için mücadele etmeyin. İyi duygular aracılığıyla sevgi verin yeter. O zaman istekleriniz gerçekleşecek! 
  • Önce iyi duygular vermelisiniz. Sevdiklerinizi almak için önce mutlu olup sevgi vermelisiniz! Hayatta ne almak istiyorsanız önce vermelisiniz!

DUYGU FREKANSLARI
  • Evrendeki her şey manyetiktir ve her şeyin manyetik bir frekansı vardır.
  • Ne hissederseniz hissedin, iyi ya da kötü, hisleriniz frekansınızı belirler ve ayni frekanstaki insanları, olaylar ve durumları bir mıknatıs gibi kendinize çekersiniz.
  • Her an duygularınızı değiştirerek frekansınızı değiştirebilirsiniz. O zaman etrafınızdaki her şey değişecek çünkü yeni bir frekansa geçeceksiniz.
  • Eğer hayatınızda olumsuz bir şey olduysa onu değiştirebilirsiniz. Asla çok geç değildir. Çünkü her zaman duygularınızı değiştirebilirsiniz.
  • Çoğu insan duygularını otomatik pilota bağlar. İyi bir şey olduğunda iyi hissederler kötü bir şey olduğunda kötü hissederler. Yaşadıklarının sebebinin duyguları olduğunu fark etmezler.
  • Para, sağlık, ilişkiler ya da başka herhangi bir alanda bir şeyi değiştirmek için duygularınızı değiştirmelisiniz.
  • Suçlama, eleştiri, kusur bulma ve şikayet, olumsuzluk çeşitleridir ve hepsi de hayatlarınıza sadece sıkıntı getirir.
  • Kelime dağarcığınızdan korkunç, berbat, iğrenç ve rezil gibi kelimeleri çıkarın. Harika, müthiş, muhteşem, şahane ve harikulade gibi kelimeleri daha çok kullanın. 
  • Sadece %51 iyi düşünce ve iyi duygu verseniz bile hayatınızın akışını değiştirirsiniz. 
  • Her gün, yeni bir hayat için fırsattır. Çünkü her gün hayatınızın dönüm noktasında durursunuz. Ve herhangi bir gün geleceğinizi değiştirebilirsiniz. Hislerinizle.
*Rhonda Bryne - The Power*

25 Temmuz 2016

'Karma'nın 10 Yasası

Karma yasaları aslında cezalandırıcı değil, geliştirici bir yapıya sahiptirler.
Karma, Newton’un etki-tepki prensibine benzeyen, her hareketin etkisi ve sonucu olduğuna inanan bir öğretidir. Sanskritçe kökenli bu kelime, yapmak, bir fiilde bulunmak anlamına gelir. Bu yasa aslında cezalandırma değil, eğitimdir. Bir insan davranışlarının sonucundan kaçamayabilir, fakat sadece acı çekmek için ortam hazırlar ise Karma o kişiye acı getirecektir.
1. Büyük yasa
Neden-sonuç, etki-tepki yasasıdır.
-Eğer mutluluk, sevgi, barış ve arkadaşlık istiyorsak, o zaman bizzat kendimiz mutlu, sevgi dolu, barışçıl ve arkadaş canlısı olmalıyız.
-Ne ekersek, onu biçeriz.

2. Yaratılış yasası
-Hayat kendiliğinden meydana gelmez, bizim de dahil olmamız gerekir.
-Hem içimizde hem dışımızda, hepimiz evren ile biriz.
-Etrafımızı çevreleyen her şey, bize içimizde ne olduğu hakkında ipucu verir.
-Kendin ol ve etrafını, hayatında olmasını istediğin şeylerle çevrele.

3. Büyüme yasası
-Nereye gidersen git, orada da sen varsın.
-Ruhumuzu geliştirmek için çevremizdekileri ya da bulunduğumuz mekanları değil, kendimizi değiştirmeliyiz.
-Sahip olduğumuz tek şey hayatlarımızdır. Üzerinde kontrol sahibi olduğumuz tek şey de budur.
-Kalbimizde olanı değiştirirsek, hayatımız da buna uyum sağlayacaktır.

4. Sorumluluk yasası
-Ne zaman hayatımızda bir problem varsa, bizde de bir sorun var demektir.
-Bizi çevreleyen her şeyi yansıtırız, çevremizdeki her şey de bizi yansıtır.
-Hayatımızda olup bitenin sorumluluğunu almamız gerekir.

5. Bağlılık yasası
-Yaptığımız şey bize mantıksız gelse bile, evrende her şey birbirine bağlantılı olduğundan, o işin yapılması önemlidir.
-Her adım, bizi biraz daha ileri götürür.
-İşin tamamlanması için, birinin ilk görevi yapması gerekir.
-Bir işin ilk aşaması da son aşaması da aynı öneme sahiptir. Çünkü hepsi de işin tamamlanması için gereklidir.
-Geçmiş, şu an ve gelecek bağlantılıdır.

6. Odaklanma yasası
-Aynı anda iki şey hakkında düşünemezsiniz.
-Bu sebeple eğer odağımız olumlu ruhsal kazanımlarsa, bizim için öfke ve açgözlülük gibi düşük seviye duyguları hissetmek mümkün değildir.
-Ne olduğunu anlayabilmek için geçmişi deşmek ya da gelecek hakkında endişelenmek bizi anı yaşamaktan alıkoyar.


7. Şu an ve burada yasası
-Ne olduğunu anlamak için geçmişi deşmek ya da gelecek hakkında endişelenmek bizi anı yaşamaktan alıkoyar.
-Eski düşünceler, eski alışkanlıklar ve eski hayaller yenilerini edinmemize engel olabilir.

8. Değişim yasası
-Tarih, doğru yola girmek için değiştirilmesi gerekeni anlamadığımız sürece, kendini tekrar eder.

9. Sabır ve ödül yasası
-Bütün ödüller, öncesinde çaba gerektirir.
-Uzun süreli değeri olan bir ödül kazanmak için, sabırlı olmak ve ısrarla çalışmak gerekir.
-Gerçek mutluluk, yapmamız gereken işi yaptığımızda ve ödülün bize kendi zamanında geleceğine inandığımızda elde edilebilir.

10. Önem ve ilham yasası
-Her kişisel katkı, aslında bütüne yapılan bir katkıdır.
-İsteksizce yapılan işlerin bütüne faydası yoktur, hatta zarar bile verebilir.
-Sevgi ile yapılan şeyler hayata canlılık ve ilham kazandırır.

Kaynak: Aycan Berker

19 Temmuz 2016

NLP Teknikleri Nasıl İşe Yarıyor?


NLP aslında bilinçaltımızın kullanma kılavuzunu veren ve bilinçaltımızın çalışma prensiplerine göre hayatımızı bilinçli bir şekilde yaşamayı, geçmişimizden bizi olumsuz etkileyen kayıtlarımızı değiştirmeyi sağlayan tekniklerin bütünüdür.


Geçmişteki kayıtları değiştirmek deyince çoğu kişi 'Nasıl yani, yaşanmış bir şeyi nasıl değiştirebiliriz ki?' diye düşünüyor. Bunu açıklamadan önce bir düşünelim. Acaba GEÇMİŞ dediğimiz nedir?

GEÇMİŞ, daha önce yaşamış olduğumuz 'ŞİMDİ'lerimizin, bizim hafızamızdaki kayıtları değil mi?
bugün yaşadıklarımız, YARIN olduğunda sadece zihinlerimizdeki kayıtlardan ibaret olacak. Eğer bugün çok farklı bir şey yapmadıysanız ya da sizi etkileyecek bir durumla karşılaşmadıysanız, büyük ihtimal bugünle ilgili hafızanızda pek de bir şey kalmayacak. Hatta ne yediğinizi bile unutabilirsiniz...

Gelelim tekrar NLP konusuna. Eğer geçmişte yaşadıklarımız sadece hafızamızdaki bir kayıt ise, o zaman bu kaydın bizi hangi yönde etkileyeceğine biz karar verebiliriz ve bilinçaltımızda onun yansımalarını değiştirebiliriz. 


O geçmişte kalmış olan ve sizi çok güçsüz, çaresiz hissettiren bir an olabilir. O zaman NLP teknikleri sayesinde o anı tekrar hafızamızda canlandırıp orada ihtiyacınız olan cesareti kendinize aktarabilir ve olayın, değişmiş olan yeni etkileriyle birlikte, hafızamızdaki kaydını güncelleyebiliriz. Böylece o anı tekrar aklımızda geldiğinde en son hayalinizde canlandırmış olduğunuz gibi, cesur siz olarak hatırladığınız bir anı olacaktır.

'Peki olayı yaşayan insanların hafızalarında ben hala güçsüz görünüyorum. Onları değiştirmeden anıyı değiştirmiş olmuyoruz ki!' diye düşünebilirsiniz. Aslında bu olayın tanığı olan kişiler de durumu kendi algıladıkları doğrultuda bilinçaltlarına kayıt ediyorlar. Yani sizin kendinizi güçsüz gördüğünüz bir durumda, belki tanık olan kişiler sizin mağdur ve haklı olduğunuzu düşünüyorlardı. Belki de olayı hiç hatırlamıyorlar bile.. Sizin için çok önemli olan olay diğer kişilerin umurunda bile değil belki. Çünkü herkes olayları ve dünyayı kendi kişisel haritası vasıtasıyla algılıyor ve yorumluyor. Yani zaten başkaları sizi, sizin kendinizi gördüğünüz gibi görmüyor...

O zaman kendi kendinize yaptığınız bu kısıtlamaları ve olumsuz düşünceleri hafızanızda tutmanızın bir anlamı var mı? Beğenmiyorsanız, değiştirin gitsin....


Bu kadar basit mi? Evet aslında yıllardır sıkıntısını çektiğimiz sorunlarımızdan kurtulmak, anılarımızın bizde yarattığı olumsuz etkileri değiştirmek, yıllardır sıkıntısını çektiğimiz fobilerimizden kurtulmak bu kadar basit.

Dilara Akıncı
Kişisel Gelişim Uzmanı




15 Temmuz 2016

Uykudayken Ertesi Günkü İşlerinizi Kolaylaştırma Tekniği

Yatağa çekilmeden önce, günlük görevler listenizi gözden geçirin: 
Neleri halletmişsiniz ve yarın neler öncelikli olacak. 


Siz uyurken, bilinçaltınız ertesi günün işlerini halletmenin yollarını araştırmaya başlayacaktır. Bu, uykunuzu engelleyecek herhangi bir çaba olmaksızın gerçekleşir. Otomatik, doğal bir programlamadır. 

Zihniniz yarınki amaçların yönünü algıladıktan sonra, harekete geçip yapılacak işlere aşina olacaktır. Sabah olduğunda, "yapılacaklar" listenize doğal bir yakınlık hissedeceksiniz. Gününüzün ağırlığı altında ezilmek yerine ona hakim olduğunuzu göreceksiniz. 

Rakipleriniz uyanıp, kahvaltıdan sonra kendi "yapılacaklar" listeleri üzerinde çalışmaya başladıklarında, sizden on saat geride kalmış olacaklar.

*C.N.Chu - Az Çabayla Çok Başarı*

13 Temmuz 2016

Zaman Farkındalığı

  • Zamanın gerçekliği sadece bizim içimizde mevcuttur.
  • Zamanın uzunluğuna ilişkin kavrayışımız bilinç durumumuza göre değişir. Beş dakika sonsuz gibi, beş saat ise uçup gitmiş  bir an gibi gelebilir.
  • Her ne kadar zaman bir geçmişi ve şimdiyi içerse de, gelecek potansiyeli dolayısıyla, zaman yalnızca "şu an" gerçekten mevcuttur.
  • Zaman yan yana dizilmiş sınırsız bir "şu an"lar dizisidir.
  • Her an, her "şu an", tüm geçmişi taşır ve tüm geleceği belirler.
  • Kaderimizi belirleyen, her "şu an"ı nasıl değerlendirdiğimizdir.
  • Zaman yönetiminin konusu kendimizi yönetmektir. Odaklanmayla, amaç ve öncelikle ilgilidir. "Şu an"ın içinde bulunduğumuzda, zamansızlığın -sonsuzluğun, zamanın ötesindeki zamanın - içindeyizdir.
  • Yaşamınızı dışsal kaosa tepki göstererek yaşadığınızda, zamanın insafına kalmışsınız demektir ve zaman sizi kurban eder.
  • Yaşamınızı iç huzurunuzun yüce dinginliğiyle idare ettiğinizdeyse, zaman sizi korur ve size hizmet eder.
  • Zamanımız dolduğunda, hiçbir miktarda para bize tek bir fazladan an bile satın alamaz.
  • Başarılarımızın gerçekleştiğini ölmeden önce göremezsek, yalnızca kendimizi suçlamamız gerekir - çünkü zamanı, kendi "şu an"larımızı yanlış kullanmışız demektir.
*C.N.Chu - Az Çabayla Çok Başarı*

12 Temmuz 2016

Hiçbir Şey Yapmamak


Bir köyde arka arkaya beş yıl kuraklık yaşanmış. Pek çok ünlü Yağmurcu çağrılmış, ama hiçbiri yağmur yağdıramamış.
Köylüler son bir girişim olarak uzaklardan çok tanınmış bir Yağmurcu getirtmişler. Yağmurcu köye varır varmaz çadırını kurmuş ve dört gün çadırından dışarı çıkmamış. Beşinci günde yağmur damlaları dökülmeye ve kavrulmuş toprağın susuzluğunu gidermeye başlamış. Köy halkı Yağmurcu'ya böyle bir mucizeyi nasıl başardığını sormuş.
"Hiçbir şey yapmadım," diye yanıtlamış Yağmurcu. Açıklaması karşısında çok şaşıran köylüler, "Nasıl olur? Sen geldikten dört gün sonra yağmur başladı," demişler.

Yağmurcu şöyle açıklamış: "Buraya geldiğimde ilk olarak köyünüzdeki her şeyin Tanrı'yla uyumu yitirdiğini fark ettim. Dolayısıyla dört gün boyunca Kutsal güçle kendimi uyumlu hale getirmeye çalıştım. Ardından yağmur geldi."

*Carl Jung
- Az Çabayla Çok Başarı Kitabından...

11 Temmuz 2016

Çoçuklar, Önce Çocukluğunu Yaşamalı

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
– Hayrola, neden elimi öpmek istedin?

– Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinize katıldım. Hayatım değişti.
O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.
– Ne oldu, nasıl oldu?
– Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın ana vatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına
olanaklar yaratmaktır.”Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:
– Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.” Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm.

Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?
– Hayır, neden?
– Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. “Oğlum bugün ödevini yaptın mı?” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu.* Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini!” diyordum.
Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.
Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:
– Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. “Ben ne biçim babayım,” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.
– Radikal bir karar!*
– Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam.
Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.
– Eşiniz ne dedi?
– Hocam biliyor musun ne oldu?
– Ne oldu?*
– Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış!
Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz.”
– Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!
– Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim.
Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.
– Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?


– İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “Hayır!” anlamına gelen “cıkk” dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım.Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti.


“Ne büyük tehlike!” diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.
– Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizli, örtük ama önemli bir tehlike!
– İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim!
 Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.
– Eşiniz gelmek istemedi!*
– Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye.
Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler.
Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. “Çok mu kötü hocam?” diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?”
– Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?
– Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım.
İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. “O kadar mı kötü?” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım.
Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum.Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.
“Gel seni yeniden kucaklayayım!” dedim. Kucaklaştık.

“Çocuklar Gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur.

Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler.
Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler.
Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!


* (Doğan CÜCELOĞLU Düşündüren Bilgilendiren Alıntıdır)